“ÖLÜMÜ DE DÜŞÜNMEK, KONUŞMAK GEREK – 2”

25 yıl kadar önceydi, İzmir’deki İlahiyat Fakültesinden bir öğrenci bir tez çalışması için benimle konuşmaya geldi. Konusu “Tek Tanrılı İnançlarda Cenaze Gelenekleri”. Bana Türkiye’deki Protestan Kiliselerindeki cenaze gelenek ve uygulamalarını sordu. Ben hafiften bir güldüm, şaşırdı “Ama bu ciddi bir konu” dedi. “Tabii anlıyorum” dedim, “ama bizim henüz cenaze geleneklerimiz yok zira daha kimse ölmedi!”

O tarihte ülkede Protestan kilise sayısı azdı; Ermeni ve Süryani kardeşlerin 1840’lardan beri var olan toplulukları dışında ölümlerle yüzleşenimiz yoktu! O delikanlı tezine ne yazdı bilmiyorum ama herhalde daha deneyimli birilerini bulup sormuştur. İleriki yıllarda tabii ki ölümler oldu, cenaze ve anma törenleri yaptık. Gerçek şu ki İnanlı olmak bu dünyadan göçmemizi engellemiyor. Doğrusu iyi ki de engellemiyor zira adaletsizlik ve kötülüğün bu denli egemen olduğu bir dünyada sonsuza dek yaşamak ne çekilir ne de istenir!

İlk bölümü şu soru ile bitirmiştik: “O zaman neden bu denli korkuyoruz?”

Yıllar içinde ölüm karşısında esenlikle duran kardeşlerle karşılaştım ama korkan bir çok kardeşle de karşılaştım. Belki ölüm korkusu içinde yaşayan toplumlarda büyümenin getirdiği anlayış ve duygular iman etmekle pat diye değişmiyor. Bu blogun ana teması olan “düşüncelerinizin yenilenmesi ile değişin” otomatik değil. Bu yenilenme ölüme bakışımızı da içeriyor, içermeli. İseviysek bakışımız İsa’nın bakışı ile aynı olmalıdır. 

Kanımca İncil’de ölümle ve İsa’nın neden gelip ölümü yendiğiyle ilgili en net ayetler İbraniler 2:11-15. “Çünkü hepsi – kutsal kılan da kutsal kılınanlar da – aynı Babadandır. Bunun içindir ki, İsa onlara ‘kardeşlerim’ demekten utanmıyor.”Adını kardeşlerime duyuracağım, Topluluğun ortasında Seni ilahilerle öveceğim” diyor. Yine, “Ben Ona güveneceğim” ve yine, “İşte ben ve Tanrı’nın bana verdiği çocuklar” diyor.  Bu çocuklar etten ve kandan oldukları için İsa, ölüm gücüne sahip olanı, yani İblisi, ölüm aracılığıyla etkisiz kılmak üzere onlarla aynı insan yapısını aldı. Bunu, ölüm korkusu yüzünden yaşamları boyunca köle olanların hepsini özgür kılmak için yaptı.” 

Evet ölüm, sevdiğimiz, özleyeceğimiz kişilerin bizden aniden alınmasının derin acısının kaynağıdır. Bebeklerin, çocukların, gençlerin, geride yetimler bırakan anne babaların zamansız ölümleri acılarımızı katlıyor, dayanılmaz yapıyor. Ağır acılar AMA “son” değil. Belki ‘züğürt tesellisi’ diyeceksiniz ama İsa züğürtler için geldi! Teselli ümitten doğar. Peki ya ümit boş değilse ve gerçekleşirse? İman ettiğimiz Tanrı boş vaatler vermiyorsa ümit ettiğimiz şey gerçekleşecek ve o endişeli ümit sevince dönüşecektir. 

Tahmin ediyorum ki büyük bir kısmınızın aklında “peki yitirdiklerimizi görecek miyiz” sorusu doğuyor. Yani dolayısıyla da “kim kurtulup Tanrı’nın Egemenliğinde olacak” sorusu – bu konuyu yakın zamanda ele almaya çalışacağım. 

İsa ölümden hiçbir zaman bir son, toprak altına ya da bir kaya arkasına konma (veya denizlere gömülme, ateşte kül olma) olarak bahsetmez. İsa hep gerçekçidir ve iki gerçeği birden ele alır. Hem fiziksel olan bu dünyanın bize nasıl göründüğünü bilir, hem de perdenin arkasında bizlerin görmediği, göremediği ebedi ruhsal gerçekleri bilir. Tanrı’nın Egemenliğinin sonsuz olduğunun esenliği ile dolu ama yine de fiziksel dünyanın ‘bitişi’ endişesiyle hüzünlü olduğumuzu derinden anlıyor. Yuhanna 11. Bölüm bunu açıkça gösteriyor, lütfen dikkatle okuyun. 

Lazar “öldü” dediklerinde İsa ruhsal gerçeği vurgulayıp “uyuyor” der. Öğrencileri “ha o zaman uyuyorsa iyileşecek” deyip her zamanki kavrama tökezlemesini yaşarken İsa bu kez fiziksel gerçeği vurgulamak zorunda kalıp “Lazar öldü” der. 33. Ayette “Meryem’in ve onunla gelen Yahudilerin ağladığını gören İsa’nın ruhunu hüzün kapladı, yüreği sızladı” ve 38. Ayette de “İsa yine derinden hüzünlenerek mezara vardı” yazıyor. Derin hüzünü, dirilteceğini bildiği Lazar’ın ölümü için değildi. Meryem, Marta ve diğerlerinin acısı içindi. Ölümün yarattığı kayıp, hüzün, korku ve “inşallah” seviyesindeki bir dindarlığın ümitsizliği karşısındaki hüzündü. “Ah keşke bir anlasanız ölüm etkisiz kılınmak üzere” hüzünüydü (malum o noktada İsa’nın çarmıhta ölümü ve dirilişi gerçekleşmemişti). 

Bugün Rab bizlere net bir şekilde “korkmayın, ölüm korkusundan özgür olun çünkü ben bu dünyayı yendim” diyor. Unutmayalım ölüm bu dünyaya ait, Tanrı’nın egemenliğinde ölüm yok. Tanrı insanı ölüm için yaratmadı, ne de ölüme terk etmek için. İçiniz rahat olsun, ölüm son değil. Rab bizleri ölüm korkusundan özgür olmaya davet ediyor zira bunları “ ölüm korkusu yüzünden yaşamları boyunca köle olanların hepsini özgür kılmak için yaptı.” 

Kardeşler, umudu olmayan öbür insanlar gibi kederlenmemeniz için, gözlerini yaşama kapamış olanlar konusunda bilgisiz kalmanızı istemiyoruz. İsa’nın ölüp dirildiğine inanıyoruz. Aynı şekilde Tanrı, İsa’ya bağlı olarak gözlerini yaşama kapamış olanları da O’nunla birlikte geri getirecektir.…. Böylece sonsuza dek Rab ile birlikte olacağız.” (1. Selanikliler 4:13-15 ve 17b)

Her şeyde olduğu gibi ‘ölüm korkusu’ konusunda da düşüncelerimizde yenilenmeye sizi davet etmek istiyorum. Rabbin yaptıklarını kavramak ve ‘korkudan özgür’ kılındığınızı keşfederek esenlik içinde yaşamak için lütfen dua edin. Göksel Babanız korkularınızın ve acılarınızın farkında ve emin olun sizi asla ölüme terk etmedi, etmeyecek. O yaşamın kaynağı ve siz O’nun çocuğusunuz.