Bu akşam İzmir’in Basmane semtinde dünya tatlısı bir kızla göz göze geldim. Sadece bir iki saniye.
Benim farkımda bile değildi zira lokantalar, dükkanlar ve insanlar dolu bir yerdeydik ve zeytin karası gözleri 3-4 yaşında olmanın masumluğu ile etrafına bakınıyordu. Ağlayım mı güleyim mi bilemedin. Gülümsedim, buruk bir gülümseydi. Ama ne o ne başkası görmedi, suratımdaki maske dışında. O, başkalarının rahatsız olacağı, çocukların olmaması gereken yerde, babasının çektiği yarıya kadar kağıt ve plastik attık dolu çekçek içinde otururken rahattı.
Siz, ben, çocuklarımızı öyle bir yere koymayı hayal bile etmezdik. Ama başı ve omuzları kocaman bez çuvalın dışına taşmış küçük tatlı kız gayet rahattı. Sevip güvendiği babasının çektiği yere, neresi olduğunu bilmeden giderken sakindi. Eminim trafiği aşmaya çalışan babasına da tatlı kızı ek yük gibi gelmiyordu. “Bir şey vereyim mi” diye düşündüm ama dilenmiyorlardı ki, çalışıyorlardı. “Bir paket bisküvi vereyim” diye bakkal aranırken sokağı geçmiş uzaklaşıyorlardı.
Belki bundan sonra cebimde bisküvi paketleri taşımalıyım. Evrenin sessiz bir köşesine “güle güle tatlı kız, Tanrı seni ve aileni korusun” diyerek her şeye alışmış, hiç bir şeye aldırış etmeyen insan kalabalığı içinden yoluma devam ettim. Utanmaz bir dünya adına utanarak.