“ANAM BENİ AHIRDA DOĞURDU”

Gözlerinizi kapatıp hayal edin. Yok, kapatmayın yoksa bunu okuyamazsınız. Okuduktan sonra kapayın ve okuduklarınızı hayal edin:

Göksel yerlerdeki melekler toplanıp İsa’nın ayaklarının dibine oturmuşlar. Aynı Marta’nın kızkardeşi Meryem’in İsa’yı dinlediği gibi. İsa’ya sorular sorup dinliyorlar:

Bir melek: “Dünya’ya bebek olarak girmişsin Rab. Bu nasıl oldu, nasıl bir yerde doğdun, mutlaka çok güzel bir yerde değil mi?”

İsa: “Belki inanmayacaksınız ama anam beni ahırda doğurdu!

Bir iki melek: “Yok deve!”

İsa: “Deve var mıydı yok muydu bilmiyorum; ahırda hangi hayvanlar vardı hatırlamıyorum; malum bebektim. Ama gerçekten ahırda doğdum.”

Her kafadan, her kanattan bir itiraz: “Olmaz yaaa”; “Ama sen kutsalsın”; “En yüce ahırda doğar mı canım?”; “Şaka değil mi Rab?”; “Olamaz, aaa ama ciddi ha!” Kanatlarını yeni almış saf bir melek: “Rab, ahır ne?” (orada herhalde ahır gerekmiyordur diye düşünüyorum da – ZT);

İsa: “İnsanlar nasıl dünyaya gelir? Doğarlar, değil mi? Bebek olarak dünyaya gelirler. O zaman ben de aynı onlar gibi bebek olarak dünyaya geldim.” 

Kanat çırpma durmuş pür dikkat dinliyorlar.

“Bir kadından doğdum. Meryem diye genç bir kızdan, bir bakireden.                         Tabii nişanlısı Yusuf, Meryem’in hamile olduğunu duyunca acayip bozuldu. Hem kızı seviyor, hem de iyi de bir insan Yusuf. Kızcağızı elaleme rezil etmek istemiyor. Ama kafayı da yiyor.  Neyse, hanginizdi bakiim yollamıştık Yusuf’a?

Bir melek heyecanla ayağa fırlıyor, kanatlarını toparlayıp “Bendim Rab, ben. İlk çok korktu rüyasında marangoz Yusuf ama haberi duyunca adamcağız öyle derin bir nefes aldı ki, yüreği rahatladı garibimin. Hatta ona senin isminin İsa olacağını da ben söyledim. ‘Olmaz benim babamın adını verecektik’ filan demeden İsa ismini bebeğe vermekten hiç çekinmedi. Eh ne de olsa emir büyük yerden!”

İsa, devam etti:  “En baştan beri hep yoksulun yanındayım dedim insanlara. O zaman en yoksulun doğabileceği yerde, ahırda doğdum.”

Petrus’un melek tipi: “Rab tamam anladık da neden insan olman gerekiyordu? Biz hallederdik. Bir emir verseydin hepsini silip süpürürdük şu mızmız insanların.”

İsa: “Kutsal Ruh bunun nedenini, insanlar biraz bile olsun anlasınlar diye kutsal yazılara esin verip kaç kez anlattı. En net anlatımlarından biri de insanların İbranilere Mektup diye tanımladığı kısımda, 2nci bölümünde. Orada siz meleklerden de bayağı söz geçer. Ama özellikle 14 ile 18nci ayetler arasını okuyun. Ezbere bilen var mı aranızda?”

Bol okumuş gözlüklü bir melek elini kaldırıp hemen söze dalar: “Bu çocuklar etten ve kandan oldukları için İsa, ölüm gücüne sahip olanı, yani İblisi, ölüm aracılığıyla etkisiz kılmak üzere onlarla aynı insan yapısını aldı. Bunu, ölüm korkusu yüzünden yaşamları boyunca köle olanların hepsini özgür kılmak için yaptı. Kuşkusuz O, meleklere değil, İbrahimin soyundan olanlara yardım ediyor. Bunun için her yönden kardeşlerine benzemesi gerekiyordu. Öyle ki, Tanrı’ya hizmetinde merhametli ve sadık bir başkahin olup halkın günahlarını bağışlatabilsin. Çünkü kendisi denenip acı çektiği için denenenlere yardım edebilir.”

Anadoluda görevli bir melek, dayanamaz bir nara ile arkadaşlarına dönüp bir kaç kanat hareketi ile: “Rabbe helal olsun ya, neymiş ya. Ahırda doğacak kadar sevmiş bu başımızın derdi insanları. Bizim Rab gibi başka Rab yok ya! Ne yerde, ne gökte, yok işte yok! Ne biçim sevgi be! Üstelik kendini daha da çok alçalttığı, daha zorlu olan şeyler de varmış ha.” 

Baş Melek: “Tamam, tamam, şimdilik yeter. O konuları da Diriliş Bayramında dinlersiniz artık. Hadi bakalım görev başına, gidin şu akılsız ama nedense pek sevilen dünyayı denetleyin.”

Doğuş Bayramına giden günlerde sevinç ve esenlikler dilerim.