Ne kadar uzun ara vermişim! Bu denli uzun olduğunu fark etmedim.
Özür dilemeliyim ama dileyemem de zira demek yazmam gelmedi. Yazmak için yazmak projesi değil. Belki başka olup bitenlere odaklanma, başkalarını, dünyayı izlerken kaybolmanın enerji tükettimi. Belki de biraz miskinlik, sorumsuzluk (başladığını yürütmeme, bitirmeme sorumsuzluğu), ha işte bu ikisi için özür dilerim, dilemeliyim. Ve tabii ikide bir ‘yazı var mı’ diye bakanlarınıza karşı düşüncesizlik. Üzgünüm. Özür dilerim.
Dün ilk kez tanıştığım biri, “çok uzun zamandır Çoban Salatasında bir şey yazmadınız” deyince sevinip uyandım. Sevinmek, demek birileri okuyor. Uyanmak, bir dürtü – bir ‘hadi’.
Bilginiz olsun yaş iyice ilerledikçe, insan bir şeyler yapmak ve hiç bir şey yapmamak istekleri arasında gidip geliyormuş anlaşılan. Deneyimleriniz, özlemleriniz, düzeltip toparlama ümitlerinizle bir şeyler yapmak. “Beynim, bedenim yorgun, zaten herkes kendi bildiğini okumakla meşgul” ile sessiz, sakin, yazısız, sözsüz (çok konuşsanız da) köşenizde oturmak. Belki bir gün yorgunluk, ağırlık ağır basacak, ama henüz değil – sanırım.
Öyleyse devam sevgili paydaşlar, kardeşler.
Son yazdığımın tarihine baktım, korkunç Güneydoğu depreminden hemen sonra. Çoğumuz o bölgede bile değildik, ve tabii onu yaşamış, onunla ölmüş olanlarla zere ölçülemez ama anlaşılan deprem beni de bir yerlere fırlattı. Sanırım bir şekilde hepimizi.
Bu arada sizler yaşamlarınızda nerelere fırlatıldınız bu zaman sürecinde? Bazılarınızda izleri, akibetleri var. Bazı yaşadıklarınızı ise hatırlamıyorsunuzdur bile. Ama Rab Tanrı sizinle. Hem vadiler, hem akarsular, hem karanlık mağaralar, hem dağlarda sizinle olduğunu; şu an olduğunuz yere kadar sizinle geldiğini hissettiniz umarım. Sonrasında da sizinle olacağını vaat ediyor ve O vadine sadık. Benim gibi uzun ara vermiyor. 😉
Tekrar Hoşbulduk!