DİN TUTSAKLIKTIR  (TUTSAK ALIR)

Tam uyan bir benzetme mi emin değilim ama şahsen dinleri ‘yeryüzünden göklere merdivenler dayamaya çalışmak’ olarak görmüşümdür. “Ölümden sonra ne var” korkusu ve şaşkınlığı, uzayın bilinmezliği, yaşamın karmaşıklığı karşısında o bilinmeyene, göklere, “orada bir şeyler olabilir” diye; ayakları yerde ama üst noktası bir türlü bir yere yaslanamayan merdivenler. 

Ancak önemli olan bizlerin aşağıdan yukarı fırlattığımız, bir türlü varmayan uğraşlarımız, törelerimiz, törenlerimiz değildir. Önemli olan yukarıdan aşağıya uzatılan, sarkıtılandır. Bunun da adı ‘din’ değildir. ‘Gerçek’ dir, ‘yol’ dur, ‘yaşam’ dır ama ‘din’ değildir. 

İncil’de genelde kişlerin veya bazı halkların dininden bahsedilir. Ama Tanrı’nın dininden bir bahis yoktur. Tanrı Hristiyan değildir, Musevi değildir, Müslüman değildir, Hindu değildir, ne de başka bir din. Din biz insanların kavramıdır. Bizler hep bir tarafın kazanmasına bakarız, ister okulda, ister sporda, ister politikada vs.. Ama dinde kazanacak olan yok, ne Hinduism, ne Budizm, ne Şamanizm, ne İslam, ne Yahudilik ne Hristiyanlık, ne de Ateizm. Tek kazanacak var, o da İsa Mesih, zira “her diz çökecek ve her dil beyan edecek ki İsa Rab’dir” yazıyor (Filipililer 2:9-11). Yukarıdan gelen tek O var. Yukarıdan geldiği için de, bizleri yukarı tek götürebilecek O’dur.

Nitekim İsa Yuhanna 4:23-24’de şunları diyor: 

Ama içtenlikle tapınanların Baba’ya ruhta ve gerçekte tapınacakları saat geliyor. İşte, o saat şimdidir. Baba da kendisine böyle tapınanları arıyor. Tanrı ruhtur, O’na tapınanlar da ruhta ve gerçekte tapınmalıdırlar.“ 

Yıllar önce (ne yapalım zaman akıp gidince her şey ‘yıllar önce’ye dönüşüyor) bir arkadaşım, “Din öldürür mü?” temalı bir fotoğraf sergisi için bir kaç satır yazmamı istemişti . Yanıtım diplomatik bir ‘hem öldürür hem de öldürmez’ olmuştu ve dinin nasıl kullanıldığına göre ikisini de yapabileceğini savunmuştum. Ama sanırım o zaman yanıldım, din hep öldürür. Neden mi? Sonuçta din, ölümlü, günahlı insandan türedi. Gerçeğin unsurlarını içerse de mayasında yaralı, sorunlu insandan gelenler var. İnsanların elinde gelişir, insanlarca kullanılır; ve din, insanın dikkatini esas olandan başka yerlere çeker.

İnsanın elinde din kontrol demektir, güç demektir, öcüdür, uyuşturucudur, saraylar kurar, ordular oluşturur, haçlı seferlerine, cihadlara çıkar, katleder, yakar, insan avına, cadı avına çıkar; gururdur, yasacıdır, ezip geçer, sorgulatmaz, eleştirir ama özeleştiri yapmaz. Din hem öldürür hem de ölümdür. 

İsa, “din sizi özgür kılacak” demiyor, “gerçek sizi özgür kılacak” diyor. (Yuhanna 8:32)

İster yaratılışımız, ister şu anki çağrımız, isterse de sonsuzluk olsun, insan Tanrı ile yürümeye çağrıldı. İster ilk yaratılışta Tanrı ile aynı “bahçede yürümek” olsun (Yaratılış 2 ve 3); ister mevcut dünyanın kırık yapısı içinde “alçakgönüllülükle yolunda yürümek” olsun (Mika 6:8); ya da ister yeni yaratılışta “Tanrı onların arasında” olsun (Vahiy 21:3). Bunların hiç biri din ile ilgili değil! İlişki ile ilgili. Tanrı’yı tanımakla, Tanrı’yı sevmekle ilgili.

Dincilik, ırkçılıktan farklı değildir. “Ben Ortodoksum, Katolikim, Protestanım – Baptistim, Presbiteryenim, Karizmatiktim, Anti-karizmatikim vs.” hatta “Hristiyanım” diye katı bir taraftarlık, böbürlenme, maalesef çoğu kez bizleri ‘ırkçı’ bir dinciliğe iter. 

Yukarıdan gelenin amacı ise bizlerin Tanrı’nın çocukları olduğumuzu kavrayıp, O’nun çocukları olarak yaşamamızdır. Müjde’nin geldiğini beyan ettiği “Tanrı’nın Egemenliği”nde yaşamaya başlamaktır. 

Tanrı’nın Egemenliği geldiyse yukarıda bir yerlere merdiven dayamaya çalışmaya gerek kalmadı demektir!

Yakup 1:26-27 – “Dindar olduğunu sanıp da dilini dizginlemeyen kişi kendini aldatır. Böylesinin dindarlığı boştur. Baba Tanrı’nın gözünde temiz ve kusursuz dindarlık, kişinin sıkıntı çeken öksüzler ve dullarla ilgilenmesi ve kendini dünyanın lekelemesinden korumasıdır.”