Torunlar harika! Onları sevmemek mümkün değil. Kendi çocuklarınız da harika ama malum orada yıllarınız bambaşka sorumluluklarla boğuşurken geçiyor. Aşınmış yıllar ardından çocuklarınızın gelişindeki sevgi ve heyecanı torunlarla bir başka yaşıyorsunuz. Canlılık getiren yeni bir tatlılık, ümit uyandıran yeni bir saflık. Tabii yepyeni bir düzeyini keşfettiğiniz fiziksel yorgunluğu da tartının diğer tarafına koymak gerek!
Torunlarla yürümeyi seviyorum. Küçüklerken onlarla bir yere çıktığınızda, yaşlarına göre her saniye olmasa da, ellerini tutmak gerek ve bu güzel bir duygu. Ama doğal olarak bir an kendi başlarına yürümek istiyorlar, belki bir şey keşfetmek, belki kendilerini büyük hissetmek için. Belki sırf enerji dolu olduklarından. Gidip gelirler, istediklerinde elimi tutar istediklerinde bırakırlar. Bazen de ben bırakmalarına izin vermem, bir tehlikenin farkındayımdır ya da o noktada onlara güvenemeyeceğimi sezerim. İleri fırlarlar, ya da gözleri bir şeye takılmış geride kalırlar. Ama hep benim güvencem ve sevgim altında. Belki beklemem belki peşlerinden koşmama belki onları saptıkları bir yönden geri getirmem gerekir. İlgimi asla onlardan başka yere veremem. Bu aslında bir ‘boyunduruk’, bir yük. Ama bu bir sevgi boyunduruğu, hafif bir yük. Ve de sonuçta çok önemli bir sorumluluğum var: “onları salimen eve ulaştırmak”.
Sanırım Tanrı da bizimle yürürken herhalde bunları hissediyor. Bizimle yürümek için altına girdiği bu boyunduruğu, taşımada hafif, sevgide ağır buluyor. Hem de yorulmadan. Üstelik bizi eve ulaştırma sorumluğunu O da üstlenmiş durumda!